Pursaklar Evde Masaj Hizmeti – Masör Ece

Pursaklar Evde Masaj Hizmeti – Masör Ece

Pursaklar Evde Masaj yüreÄŸim çarpa çarpa Sorbonne’a yürüdüm. Kapıda Sartre’la karşılaÅŸtım. GeçmiÅŸtim. Sartre da, Nizan da geçmiÅŸlerdi. Herbaud çakmıştı. Daha o akÅŸam Paris’ten gitti Herbaud.

Benimle bile vedalaÅŸmadı. Sartre’a yazdığı ve gidiÅŸini haber verdiÄŸi mektupta, “Kunduza mutluluk dileklerimi ilet” diyordu. Yedi gün sonrasında, bir günlüğüne geldi. Beni Balzac’a götürdü. “Ne içersin?” diye sordu. Sonrasında, “Eski günlerde, hep limonata içerdin, ” diye ekledi.

Pursaklar Evde Masaj  için o eski günler hep sürecek, ” dedim. Gülümsedi. “Bunu söylemeni umuyordum, ” dedi. Fakat biz de, bunun doÄŸru olmadığını biliyorduk. * * * Sartre, sınavı geçtiÄŸim haberini getirdiÄŸi zaman, “Bundan böyle, seni kanadımın altına alacağım, ” dedi. Hanımlarla arkadaÅŸlık etmekten hoÅŸlanıyordu. Sartre’ı Sorbonne’da ilk görmüş olduÄŸum gün, başında bir ÅŸapka vardı ve son aÅŸama çirkin bir kızla sıkı fıkı mevzuÅŸuyordu. Sonrasında kızdan bıktı.

Biraz daha eli yüzü düzgün, fakat ters huylu birini başına bela etti. Çok geçmeden, onunla da kavga etti. Herbaud benden söz ettiÄŸi zaman, derhal tanışmak istemiÅŸ. Åžimdi artık yalnız kendisine kaldığım için pek memnundu. Bana sorarsanız, onun yanında olmadığım vakitı, boÅŸa geçmiÅŸ saymaya baÅŸlıyordum. Sözlü sınavlar sırasındaki on beÅŸ gün süresince, ancak yatmadan yatmaya birbirimizden ayrıldık. Birlikte Sorbonne’a gidiyor, sınava giren öğrencileri dinliyorduk

 

Pursaklar Evde Masaj

Pursaklar Evde Masaj kitapları Riviere ve Fournier’nin Yazışmaları’na yeÄŸ tutardı. AkÅŸamlan beni kovboy filmlerine götürürdü. O güne dek yalnız soyut beyaz perde ve sanat filmleriyle ilgilenmiÅŸ olduÄŸum için, kovboy filmlerini yepyeni bir merakla seyrederdim. Beyaz perdeden sonrasında ya kaldırım kahvelerinde yahut Falstaff ta oturur, saatlerce konuÅŸurduk. Herbaud, “Sartre’ın düşünmediÄŸi an yoktur, ” demiÅŸti. Bu, Sartre’ın her dakika biçimüller ve kuramlar üzerine kafa yorması demek deÄŸildi.

Bilgiçlik taslamaktan nefret ederdi. Ama her an uyanıktı. Kafası her an çalışırdı. UyuÅŸukluk, durgunluk, kafanın durması, hesaplılık, açıkiloözlülük, ikiyüzlülük Sartre’ın bilmediÄŸi kavramlardı. Her ÅŸeyle ilgilenir, hiçbir ÅŸeyi olduÄŸu gibi kabul etmezdi. Bir engelle karşılaÅŸtığı zaman, bunu bir sözle, bir anlatımla, bir yutturmacayla yahut önyargılarla geçiÅŸtirmeye bakmaz; girdisini çıktısını iyice öğrenip, mevzuya tamamen baÅŸat oluncaya kadar üzerinde uÄŸraşırdı.

Bu konuda ne düşünmesi gerektiÄŸini, yahut ne düşünürse iÅŸine geleceÄŸini hiç hesaba katmaz; bir tek düşünürdü. Böylece, ince anlatımlar ardında koÅŸan estetler için Sartre bir umutsuzluÄŸu somutlamaktaydı. Birkaç yıl önce, Sartre’ın bir felsefe eserı üzerindeki eleÅŸtirisini dinleyen ve her süre Baruzi’nin lafazanlığıyla başı dönen Riesmann, “Sartre’da ruh diye bir ÅŸey yok” demiÅŸti. Aynı yıl, Sartre’ın “sınıflandırma” temalı konuÅŸmasındaki detaylar, hepimizin sabrını tüketmiÅŸti.

Fakat nihayetinde, ilgimizi çekmeyi başarmıştı. Yeniliklerden korkmayanların aklını çelerdi hep; çünkü ille de özgün olacağım diye bir merakı olmadığı biçimde, aslabir vakit da alışılmış kalıplara düşmezdi. Idraklarının duruluğu ve tutarlılığı, her şeyin özünü en can alıcı noktasından kavramasına yarardı. Onun uçsuz Pursaklarsız evreninin yanında benim ufacık dünyam, ne kadar da zavallı kalıyordu!