Pursaklar Mutlu Sonlu Masöz Beyza
Pursaklar Mutlu Sonlu Masöz
Bir notanın ötekinden yüksek mi alçak mı olduÄŸunu anlayamayanlardandı. Bu, düztabanlıktan ya da tavÅŸan dudaklı olmaktan daha az bir talihsizlik ya da kusur deÄŸildi, fakat Kensington’daki görece özgürlüklerden sonra Florence evindeki yaÅŸamı iyice baskıcı buluyordu, anlayışla bakamıyordu. Florence’i hiçbir vakit öpmemiÅŸti, kucaklamamıştı da, Pursaklar Mutlu Sonlu Masöz küçükken bile. Violet kızına neredeyse hiç dokunmamıştı da. Belki de böylesi daha iyiydi. İnce ve kemikli bir kadındı, Florence de onun okÅŸamalarının özlemini çekmiyordu. Åžimdi de adım atmak için çok geçti.
Birkaç hafta sonra, bir baÅŸka sıcak günde, Cherwell’de kayıkla gezdiler, Vicky Arms’a kadar gittiler, sonrasında da kayığı akıntıyla gitmeye bırakıp kayıkhaneye döndüler. Yolda, kıyısında akdiken çalılıklarının olduÄŸu bir yerde mola verdiler, sahilde gölgelerin altına uzandılar, sırtüstü yatan Edward aÄŸzına aldığı bir otu çiÄŸnerken Florence başını onun koluna yaslamıştı. MevzuÅŸmalarına ara verdiklerinde, teknenin altına vuran dalgacıkları ve halatı baÄŸladıkları aÄŸaç kütüğüne çarpan kayığın çıkardığı boÄŸuk sesi dinlediler. Bazı bazı esen tatlı bir meltem Banbury Road’daki trafiÄŸin sakinleÅŸtirici, hafifçe sesini getiriyordu.
Pursaklar Mutlu Sonlu Masöz
Bir ardıç kuÅŸu anlaşılmaz bir halde ötüyor, her melodiyi özenle tekrarlıyor, sonrasında sıcakta vazgeçiyordu. Edward çeÅŸitli geçici iÅŸlerde çalışıyordu, esas olarak da bir kriket kulübünde saha bakımcısı olarak. Florence ise tüm zamanını dörtlüye ayırıyordu. Birlikte geçirecekleri saatleri ayarlamak her zaman kolay olmuyordu, bunun için de o saatler daha deÄŸerliydiler. Bu cumartesi öğle sonrasını bu ÅŸekilde çalmışlardı. Yaz ortasının dolu dolu yaÅŸanan son günlerinden biri olduÄŸunu biliyorlardı, hatta eylül başıydı, yapraklarla çimenler, hâlâ yemyeÅŸil olsalar da, görünümleri biraz cansızdı. Söz yine birbirlerini ilk görmüş oldukleri ve artık özel mitolojileriyle zenginleÅŸen anlara dönmüştü. Edward’ın birkaç dakika önce sorduÄŸu soruya yanıt olarak Florence sonunda, “Çünkü sen ceket giymiyordun,” dedi. “Ne peki o vakit?” “Hmmm. Bol bir beyaz gömlek, kolları dirseklerine kadar sıvanmış, gömleÄŸin eteÄŸi neredeyse pantolonundan dışarı sarkarak…” “Saçma.” “Ve dizi yamalı gri flanel pantolon; parmak uçlarından delinmeye baÅŸlamış, kirli beyaz lastik ayakkabılar. Saçlar da uzun, neredeyse kulaklarını kapatacak kadar.” “BaÅŸka?”
Son yorumlar